CUNDA ADASI (ALİBEY ADASI)
Ayvalık’a bağlı olan adalardan biri olan Cunda Adası (Alibey Adası) denizi kucakladığı gibi kendisine özgün mimarisinin yanısıra zengin mutfağı ve Arnavut kaldırımlı sokaklarından kıyıya renk cümbüşünü yaşatan küçük balıkçı tekneleri ile adanın ruhu ile bütünleşmiş yöre insanına kadar her yerde kendini göstermektedir.
Ahmet Yorulmaz’ın “Ayvalık’ı Gezerken 5” isimli kitabında yazdığıan göre; Cunda Adası’nın isminin Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinde geçen Yunda Adalarından Galat olduğu sanılmaktadır. Ulusal Kurtuluştan sonra, emparyalist düşmana ilk karşı koyan kahraman komutanın anısına “Alibey Adası” adı verildi.
Cunda (Alibey) Adası’nın anakaraya bağlantısı iki ayrı köprü üzerinden sağlanmaktadır. 1964 yılında inşaa edilmiş olan Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü Cunda (Alibey) Adası ve Lale Adası’nı birleştirmektedir. Lale adası ise anakaraya 1817 yılında denizin doldurulmasıyla yapılan 700 m.lik hemzemin bir köprü - yol ile bağlanmaktadır.
Taksiyarhis Kilisesi (Rahmi M. Koç Müzesi)
Taksiyarhis Kilisesi, Rum Ortodoks cemaati tarafından 1873 yılında eski temelleri üzerine Anakent (Metropol) Kilisesi olarak inşaa edilmiştir. Kilise, “Taksiyarhis’e yani koruyucu Baş Melekler Cebrail ve Mikhail’e” atfedilmiştir. 1944 yılında yaşanan depremde görmüş olduğu hasar sonrası, bakımsız kalması ve insanlar tarafından tahribata uğramıştır.
Agia Triyada Kilisesi
1865 yılında ilk kilise olarak inşaa edilmiştir. 1922 yılına kadar ibadete açık olan kilise mübadele sonrası kendi kaderine terk edilmiştir. Üç duvarı halen ayakta duran kilisenin süslemeleri tahrip edilmiştir. Agia Triyada Kilisesi’nin inşasında ağırlık olarak yöresel taşlar, belirli bölümlerde sarımsak taşı ve köşelerinde ise Nasos kalıntılarından getirilen büyük blok taşlar kullanılmıştır.
Sevim ve Nejdet Kent Kütüphanesi
Patrik Teodosios zamanında İstanbul’da ki Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlanan manastırın ana kilisesi kuzeybatı kısmındadır. Bu Şapel de mimarisiyle manastırın vazgeçilmez bir parçasıdır. Aynı zamanda burada bulunan kitaplığı 1835 yılından itibaren zenginleştirmeye başlamış, dini kitaplar yanında 17. ve 18. Asrın kilise hukuku hakkındaki yayınları ile ün salmıştır. Mübadele sonrası Şapel zaman içinde tahrip olmuştur. Şapelin batı tarafında olduğu söylenen ve büyük bir olasılıkla manastıra un sağlayan değirmenden geriye kalan ise sadece temel taşlarıydı.
Uzun yıllar boyunca harap bir şekilde kalan değirmen ve kilise, Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı bünyesinde Sevim ve Nejdet Kent Kütüphanesi olarak hizmet vermektedir.